Sorumluluk, bir görev gibi üzerine aldığı bir işi hakkıyla yerine getirme ve olumlu veya olumsuz sonuçlarına katlanma erdemidir. Sorumluluk erdemi insana has bir özelliktir. Aynı zamanda bilinçli yapılaması gereken bir ahlaki eylemdir. Bu açıdan İslam dini insanı ergenlik döneminden itibaren sorumlu tutar. Ondan önce dini kurallar açısından tam sorumlu değildir. İnsan akıl ve iradesi sonucu yaptığı tüm seçimlerden sorumlu tutulmuştur. Bu hem kanunlar çerçevesinde hem dini kurallar çerçevesinde ortaya çıkan bir sorumluluktur. Kanunlar çerçevesinde ortaya çıkan sorumluluk, iki yönlüdür. Birincisi kişi aldığı bir görevi veya atandığı bir makamın gereklerini yerine getirme ve o makamın verdiği güç ve kuvveti usulsüz bir şekilde kendinin veya yakınlarının menfaatine kullanmamasıdır. Bu sorumluluğun ikinci yönü, görevi gereği yaptığı işlerden dolayı aynı zamanda dini ve ahlaki olarak da sorumluluk içermesidir. Yani bir şey kanunlar çerçevesinde usulsüz olmayabilir ancak dini ve ahlaki olarak yapılmaması gereken bir durum olabilir.
Bunun örneği, Hz. Peygamber’in(sav) bir sahabeye zekât memuru olarak görevlendirmesinde ortaya çıkmıştır. Memur zekâtları toplamış Hz. Peygamber’e teslim etmiş sonra “Ey Allah’ın Resulü bunlar da bana verilen hediyelerdir” dediğinde Hz. Peygamber, “Sen zekât memuru olmasaydın bu hediyeler sana verilecek miydi?” diye sorar. Sahabe “Hayır Ey Allah’ın Resulü” deyince, “Öyleyse onları da zekâtın içine koy” emrini verir.
İnsanın ikinci sorumluluğu dini ve ahlaki kurallar çerçevesinde yaşamaktır. Bu genel anlamda yapılması gereken ibadetleri yerine getirmek, yapılmaması gereken günahlardan sakınmak şeklinde ortaya çıkar. Bu anlamda sorumluluğun ilk adımı bilgidir. Yani inanan insan önce Kur’an’da ifade edilen inanç ve ibadet esasları ile günahların neler olduğunu bilmesi gerekir. Bu bilgi çerçevesinde hayatına yön vermesi ve davranışlarına yansıtması esastır. Çünkü insan bilmediği şeyin uygulamasını yapamaz.
Bilindiği gibi tevekkül, insanın elinden gelen tüm gayretini ortaya koymasından sonra o işi Allah’a havale etmesidir. Buradaki sorumluluk açısından ortaya çıkan incelik, insanın sorumluluğunu yerine getirmesinde yatar. Yani insan, sorumlu olduğu görevini tam olarak yerine getirir sonra işi Allah’a havale eder. Hiçbir şey yapmadan Allah’a havale etme tevekkül değildir. Bu açıdan insan, İslam dininin meşru gördüğü bir işi gerçekleştirmek için elinden geleni yaptıktan sonra sonucu Allah’a bırakması dini sorumluluğu ortadan kaldırır.
Sorumluluğun hem bu dünyada hem ölümden sonra ortaya çıkan sonuçları vardır. İnsan yaşarken yerine getirmediği sorumluluklarını örneğin hakkını ihlal ettiği bir insanın hakkını teslim ederek, yapamadığı ibadetlerini kaza ederek telafi etme şansına sahiptir. Ancak ölümünden sonra insanın bu şansı ortadan kalkar. Telafi etmenin tek yolu sevaplarından vermektir. Bu durumu anlatmak için Hz. Peygamber, yanındaki ashabına “Müflis kimdir?” diye sorar. Yanındakiler “Her şeyini bitirmiş ve hiçbir şeyi kalmamış insan” diye cevap verirler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle der: “Hayır! Müflis bu dünyada malını kaybeden kişi değildir. Asıl müflis bu dünyada yaşarken yaptığı kötülüklerden dolayı sevaplarının tamamını kötülük yaptığı insanlara vererek helalleşmek zorunda kalan ve amel defterinde hiç sevabı bulunmayan kişidir.” Bu açıdan, bu dünyada yaptığımız her hareketin günah veya sevap olarak bir karşılığı vardır. Bunlar birleşerek amel defterimizi oluşturur.
Peki! İnsan nasıl sorumluluk duygusuna sahip olur? İnsanın sorumluluk duygusuna sahip olması çocuk yaştan itibaren verilmesi gereken bir duygudur. Bunun için evde çocuklarımıza kapasiteleri çerçevesinde belli sorumluluklar vermeliyiz. Çocuğun aldığı sorumluluğu yapıp yapmadığını takip etmek ve yapmadığında örneğin hatırlatarak, müdahale ederek pekiştirmek gerekir. Çünkü insan nefsi kötü davranışları bir defa yaparak alışkanlık kazanırken iyi davranışları tekrar tekrar yaparak alışkanlık kazanabilir. Nefsin bu özelliğinden dolayı insanların çocuklarını sürekli takip etmeleri ve sorumluluk duygusunu gündemde tutmaları gerekir. Ayrıca sorumluluk duygusunu hak ve adalet kavramları ile verilirse daha kalıcı olur. Bu birlikteliğin bir başka faydası, çocuğun diğer insanlarla ilişkilerinde ona rehberlik etmesi söz konusu olur. Böylece hakkı olmayan bir şeye el uzatmaz ve talep etmez.